24 Ocak 2009 Cumartesi

Kürt öğrenci örgütü: hevi

Kürt Öğrenci Örgütü Hêvî Kuruldu [1912]23 Eylül 2007 KurdistanTimeOsmanlı’da yaşayan Kürtlerin teşkilatlanmaya başlamasının hemen ardından, 1912 yılında, Ömer Cemilpaşa tarafından kurulan Hêvî (Umut) adlı Kürt öğrenci örgütü İstanbul’da yaşayan Kürt toplumu ve Kürt öğrenciler arasında yeni bir soluk oldu. Kürt öğrencileriyle ilgili çeşitli çalışmalarda bulunan cemiyet bir zaman sonra temel olarak Wilson İlkeleri’nden Kürtlerin de yararlanması gerektiği hususunda çalışmaya başladı. İstanbul’da öğrenci ve gençler arasında ve Diyarbekir’de teşkilatlanan örgüt, 1918′de kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin de kurulmasına katkıda bulundu. Kürdistan’dan İstanbul’a gelen öğrencilere kalacak yer temini ve çeşitli konularda destek veren cemiyetin yönetici ve üyeleri Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine askere alınmıştı. Jin Dergisi’nin 21 ve 22. sayılarında yayımlanan bir beyanname Hêvî Talebe Cemiyeti’nin Kürtler ve Kürdistan ile ilgili düşüncelerini net bir şekilde ortaya koymaktaydı.

KÜRD TALEBE HEVÎ CEMİYETİ BEYANNAMESİ

Bundan tamam yedi sene evvel, İstanbul’da mekatib-i muhtelifıye müdavim Kürd gençleri, milletlerinin duçar kılındığı mahrumiyet ve cehaleti mekteblerinin bağçelerinde baş başa konuşurken, bu acı hikâyenin kalblerine birikmiş olduğu derd-i hirmanı biri birlerine tevdi ederlerken, birleşmek ve müştereken çalışmak ihtiyacının sevkiyle, “Kürd Talebe Hêvi Cemiyeti”ni tesis etmiş idiler. İstanbul’un izbe köşelerinde, mahrum-ı hayat bir milletin evladı sıfatıyle toplanmış olan bir avuç genç, yürüdükleri karanlık, çetin ve hatarnak yolda, ellerindeki titrek meş’al üzerine -cemiyetin isminden de anlaşıldığı üzre- “Ümit” yazmışlardı. Ümid ve temenni bu gençlerin rehber-i âmâlı, sabır ve sebat şiarları, ölüm bu dünyada yegâne mükâfatları idi. Filhakika derin bir yokluk içinde çırpınıyorlardı. Çok dudaklarda hande-i istihfaf, çok çehrelerde manzara-i istiskal, çok nazarlarda mâna-i gayz-ü kahr görmüşlerdi. Ümid ve emelleri uğrunda mahbese girmiş, tâkibâta mâruz kalmış, mahkemelere yollanmışlardı. Kurdukları müessesenin bütün mahrumiyetlere ve manialara rağmen yaşamasını bir “namus-i milli” meselesi bildiklerinden ve bu müessesenin geçireceği maceranın Kürd’ün kabiliyetine bir misal-ı vecîz teşkil edeceğine emin olduklarından idi ki, bıkmadan, usanmadan çalıştılar ve yokluk içinden varlıklar çıkardılar.

Tarih-i beşerin hürmet ve şerefle yad ettiği düşkün bir millete darû-i hayat hazırlamak gibi kudsî bir endişe etrafında toplanan yüzlerce gencin huviyet-i mâneviyesine ruh-ı fedakârî ve gurur-ı millî sâri oldu. Kürdistan’ın her tarafından genç dimağlardan sada-i icabet yükseldi. Her hafta çıkan ve kapandıkça yenisi çıkarılan gazete ve risaleleriyle âmâl-ı milliyeye tercüman oldular; onları Kürdistan’ın her köşesine ve “Kürd” denince nigâh-ı istihza beliren gözlerin önüne kadar neşrettiler. İçtimalarıyle, konferanslarıyle, müsamereleriyle teyid-i ravabıt ve teşdid-i muhadenet kıldılar. Akvam-ı mücavire gençleriyle hürmet-i mütekabile esası üzerine tesis-i münasebet eylediler. Avrupa’da küşad edilen şube ile yar-ü ağyarın enzar-ı gıpta ve tahsinini Kürd gençleri üzerine isticlâb eylediler. İstanbul’un, Amerika’nın, Diyarbekir’in, Savçbulağ’ın… vesair Kürdistan merakizinin zevat-ı mütehayyize ve afkâr-ı münevveresinin tahassüsat-ı milliyesini temin ve bunu faaliyet-i milliyeye sevk-ü imale eylediler. Bilhassa İstanbul’da Kürd ekâbir-i münevveranı miyanmda dellal-ı ikaz oldular.

Aradan çok geçmeden Harb-i Umumî terrakesi dünyayı temelinden oynattı. Beş seneye karib bir müddetle devam eden sarsıntının ortada bıraktığı erıkaz-ı tarümar üstünde bugün bir mahşer-i akvam görüyoruz. Kürd milletinin, etraf-ı âlemde ve bizzat kendi, evinin içerisinde çarpışan, kuduran fırtınaların mahiyet ve mealinden haberdar olmayarak, beş sene için çektiği masaibin, mâruz kaldığı fecaiyin arefesinde, acaba nasîbe-i tarihiyesi ne olacaktır?

Bu endişenak sualin cevab-ı elyakını vermek için, mütarekenin akdı tarihinden beri ihzar-ı mücahedât eyleyen müessesât-i milliye yanında, “Kürd Hêvî Talebe Cemiyeti” dahi, beş sene zarfında Kürd milletinin tekmelendiği hufre-i imha ve idamın zahmını, kaybetmiş olduğu kıymetli ve fedakâr uzuvlarının matem-i zıyaıyle tezyîd ederek, aynı şule-i ümîd ve aynı iman-ü itmînan ile milletinin huzuruna çıkıyor.

Evet, “Kürd Hêvî Talebe Cemiyeti” bu kıyam-ı akvam hengâmında ne yapmak istiyor? Ve hangi prensipler etrafında tesbit-ü teşdid-i faaliyet etmek istiyor?

“Kürd Hêvî Talebe Cemiyeti” her şeyden evvel, bir milletin refah ve ikbalini ebedmüddet kılacak avamili esasiyenin iman, sâmân, irfan üslerinden mürekkeb bulunduğuna mu’tekiddir. Filhakika, imarı ve seciyesine vehn târî olmuş, servet-ü sâmânı mefkud, irfan-ü kemali mağşuş milletlerin uğrayacakları âkıbet, esarette zelîl olmak ve zevale mahkûm bulunmaktır. Tarih, bu kaziyenin misal ve emsalını ibretengîz vekayi’le huzur-ı ahfada hikâye ede ede, bitiremiyor.

İmanını, mefkûresini asabiyetle müdafaa eden ve bu uğurda fedai nefs etmekten zevk alan, esbab-ı refah-ü saadetini tarsîn-ü tahkîm eylemiş, salim, metîn ve meş’ûr bir zihniyet-i dimağıye ile mütehalli olan milletler, görüyoruz ki kâinatm nâzım-ı mukedderâtı kesiliyorlar.

Binaenaleyh Kürd gençliği, Kürd milletinin hasail ve tabayi-i mümtazesiyle mütenasib bir paye-i şerefnake vusulü için, her şeyden evvel Kürd akîdesini, namusunu, mefkûresini ölmez bir imanla muhafaza etmesi vücubuna kanidirler.

Bunun gibi, hazain-i milliyesi kataât-ı âlemin cümlesinden zengin olan milletlerin sair milletlere karşı ve genclerinin de müessesât-ı umumiye önünde bir sail-i zelil vaziyetini iktisab eylemelerinin Kürd milleti için ağır bir felâket olacağına da emindirler.

Bu emniyet ve kanaatin sevkiyledir ki, Kürd milletinin tarîk-i ilm-ü irfanda bir an evvel ilerlemesi zaruretini, “Kürd Talebe Hevî Cemiyeti” esas meslek ittihaz eylemiştir. Ve bu gaye etrafında bu defa nizamnamesini tâdil ve tevsî eylemiştir. Bu maksada vusul için Kürdistan’ın her tarafında şubeler küşad eyleyeceği gibi, âzasını da, medeniyeti hazıra esaslarıyla peyda-i istînas eylemek için Avrupa’ya izam eyleyecektir.

Asur salnamelerinde, Medya ve Part âbidelerinde, Arab, Türk ve bilhassa İran tarihlerinde medîd ve şerefnak bir hayat-ı tarihiyeye malik bulunan Kürdistan’ın, bir takım dinî ve siyasî müesseselerle, cebrî ve askerî saltanatlann tasallutundan masun kalabilmiş olduğu devrelerde kendi örf ve âdâtı, ananât ve temayülâtı dairesinde âdil ve irfanperver hûkümetler tesis eyleyen Kürd milletinin mühmel ve mensî kalmış “tarih-i millî”sini telfîk vesaitini ihzar eylemek dahi, cemiyetin makasıd-ı esasiyesi cümlesindendir.

Bu cümleden olmak üzre, Fars ırkının vâsi ve ahengdar lisanından, “Acem” diline kıdem-ı tarihî ile mütefevvik, fakat nesc-ü imal hususlarınıda geri kalmış olan “Kürd” dilinin müfîd ve ameli bir surette kabiliyet-i ifadiyeyi haiz ve az bir zaman zarfında “lisan-ı tahrir” olmasına, cemiyetimiz sarf-ı mesaî eyleyecektir. Bu lüzumun tahakkuku, tasavvur olunduğu kadar güç ve uzun değildir. Bugün tâlî ve arızî birtakım sevaik ve mevani dolayısıyle muhtelif kabail nezdinde şive-i telâffuz ve ufak tefek tebeddül-i kelimât itibarıyle tehavvüle mâruz kalmış olan “Kürdçe”nin bir lisan-ı tahrir ve ifade şeklinde tesbiti, kabail-i muhtelife lehçeleriyle ilm-i elsineye vâkıf zevât-ı kiramdan mürekkeb bir heyetin bir an evvel tertib edeceği “Kamus-ı Millî”nin tanzimine mütevakkıftır. Kürd hayat-ı umumiyesinde âtiyen başlayacak olan ihtilât ve münasebâtın, tedrisât ve neşriyatın, “lisan-ı tahrir”i çok zaman geçmeden merakiz-i umumiyede “lisan-ı beyan” haline getireceği, bir emri muhakkaktır. Bu ümniye-i mübremenin husulünü temin için, huzurlarıyle cemiyetimizi ihya edecek Kürd zevât-ı mütefekkire ve münevveresinin himmet ve gayretlerine müracaat edilecektir. Nizamnamenin mevadd-ı mahsusası ahkâmına tevfıkan teşekkül edecek “Tamîm-i Maarif Heyeti”, bu suretle Kürd harsının intibah ve inkişafı hususunda bir âmil-i mühim olacaktır.

“Kürdçe”nin kadîm âsâr-ı edebiyesini toplayıp neşretmek de, cemiyetimizin uhdesine müterettib vazaif miyanındadır. Xanî’ nin “Mem û Zîn”ini, Nalî’ nin, Melay Cizîrî’nin “Dîwan”ı ile Eliye Herîrî, Feqîy Teyran, Mistefa Beg Kurdî, Şêx Riza’nın Kürd tarih-i edebiyatını zengin ve rengin bedîalarla dolduran metrukât-ı edebiyeleri tâkibedecektir.

Cemiyetimiz, milletin kesîr olan ihtiyacât-ı ictimaiye, ilmiyesi miyanında bugün şedîden mahsûs ihtiyaçlara tekabül eden ve yapılması daire-i imkân tahtinde bulunan hususât-ı sairlerine tercihi muhafaza etmektedir.

Tarîk-i mesaîmizde tevfîkat-ı Samedaniyeye mazhariyetimizle, milletimizin millî, mes’ûd bir idareye nailiyeti temennîsini ref’i barigâh-ı Ehadiyet eyleriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder